Şirin GAZİALEM : Fotoğrafın En Yenilikçi Yüzü, Deneysellik
Röportaj: Ayça Güneş
Deneysel fotoğrafın sınırsız olanakları ve fotoğrafın arkaik dönemlerinden günümüze uzanan serüveni, bu alanda çalışmaları bulunan akademisyen Şirin Gazialem ile bu alana yönelim nedenleri ve yaratıcılığın doğası üzerine konuştuk.
Şirin Gazialem, “Self-portre”, Cyanotype Baskı, 13×18 cm, 2013
Merhaba Şirin, bize kendinden bahseder misin?
Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu’nda Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü’nde öğretim görevlisiyim. Programın başkanlığının yanı sıra fotoğrafla ilgili dersleri de yürütmekteyim. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü’nden mezun oldum. Gazi Üniversitesi’nde yine aynı dalda yüksek lisansımı tamamladım. Şu anda da Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde Radyo Televizyon Ana Bilim Dalı’nda doktoraya devam ediyorum. Fotoğrafla üniversite yıllarında ilgilenmeye başladım daha sonra birçok seminere katıldım. Asistanlık yaptıktan sonra eğitmenlik sürecim başladı. Birçok atölyenin içinde yer aldım, yurt içi ve yurt dışı birçok sergiye katıldım. Sonraki dönemde kişisel sergilerimi yaptım. Farklı disiplinlerle uğraştım ve ders seviyesinde de paylaşmaya gayret gösteriyorum. Deneysel fotoğraf da bunların içinde yer alıyor. “Deneysel” başlığı altında değil de kompozit atölye, soyut atölye, alternatif baskı gibi farklı farklı başlıklar altında yürütüyorum.
Deneysel fotoğraf kavramı senin için ne ifade ediyor?
Deneysel fotoğraf, benim için fotoğrafın en yenilikçi, en yaratıcı yönü diyebilirim. Deneysel fotoğrafın içine birçok tarz, teknik girebiliyor. Bunların ortak özellikleri adından da anlaşılacağı üzere deneme-deney sonucunda ortaya çıkıyor ve farklı olanaklar sağlıyor. Kişinin kendini denediği, yaratıcılığını geliştirdiği ve üretim süreciyle uğraşmanın sağladığı imkânlar sayesinde zihnindeki kanalları açtığına inanıyorum. Bu sebeple fotoğrafın yönleri arasından en keyif aldığım yönü diyebilirim deneysel fotoğraf için.
Seni deneysel fotoğraf ile ilgilenmeye iten şey neydi?
Yeni ve farklı şeyler görmeyi seviyorum. Belki de alışagelmişin dışındaki şeylerle uğraşmayı seviyorumdur. Bu arayışların karşılığını da deneysel fotoğrafta buldum. Deneysel fotoğraf içinde standartlaşmış, sadece döneminde popüler olanı değil geçmişteki bazı çalışmaları da kapsayabiliyor. Deneyselden, fotoğrafın arkaik dönemi diye bahsediyorum ben, fotoğrafın ilk baskı türlerine, fotoğrafı üretme tarzına, makineyi üretmeyi de teknolojinin geldiği son noktayı da kapsayabiliyor. Dolayısıyla çok geniş bir malzeme aralığı ve sanatsal süreci var. Farklı olanı deneme çabası benim özellikle dikkatimi çeken kısmı. Bence fotoğrafa dair, yaratıcılığın en dorukta olduğu yön diyebilirim. Aynı zamanda fotoğraf, kayıtlı ve endüstriyel bir araç olduğu için her yaptığımız üretim, yaratıcı çabanın sonucu olmayabiliyor ama deneysel bu süreçlerdeki ilk çabaları da kapsıyor; daha kişisel ve kendi üretme-yapma çabanı gösterebileceğin bir mecra gibi geliyor bana.
Yaratıcılık senin için içten gelen bir dürtü mü yoksa öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir beceri mi?
Yetenek ve içsel dürtü vardır ancak yaratıcılığın eğitimle de öğrenilebileceği kanısındayım. Belki bizlerin yetenek olarak gördüğü o şey de, küçük yaşlardan itibaren eğitimin içinde olmakla ilintilidir diyebilirim. Belki bazı sanatçılar benimle aynı fikirde değildir ama ben diğer sanat dallarıyla da ilgili de bu şekilde düşünüyorum. Neye ulaşabiliyorsun? Hangi araçlara ulaşabiliyorsun? Nasıl pratiğe döküyorsun? Bunların çoğu eğitime ulaşabilme özgürlüğüyle alakalı bir şey bence. Tabii ki içten gelen şeyler var. Sihirli bir değnekle yetenek kondurulmuş gibi görünenler var. Bu da bence ailelerin yatkın olması, yönlendirmesiyle ve küçük yaşta alınan eğitimlerle alakalı. Mesela, malzemelerle haşır neşir olmuş muyuz zamanında? Bu sebeple yaratıcılığı, içine doğduğumuz aile ve kültür ile bağdaştırıyorum. Özellikle görsel anlatılar ve eğitimle çok iyi bir şekilde yetenekler geliştirilebilir.
Şirin Gazialem, “Tiflis Metrosu”, Cyanotype Baskı, 20×30 cm, 2013
Çalışmalarında biçim mi öncelikli yoksa içerik mi?
İkisini birbirinden ayırmanın doğru olduğuna inanmıyorum. İçeriksiz bir biçim sadece formüllerden bir araya gelmiş gibi. Biçimin olmadığı çalışmalar da bir anlatı yakalayamıyor. Ayrıca biçim, içeriğin daha etkili ve iyi anlatılmasını destekliyor. Sanatsal anlatıyı oluşturmak biçimle, formlarla alakalı. Dolayısıyla herhangi birini dışarıda bıraktığımızda güzel bir anlatı olmuyor. İçeriksiz bir biçim dikkat çekebilir ama bir süre sonra izleyici için sıradanlaşır. Bunların iyi harmanlanması da üslubu ortaya çıkartıyor. Biçimi zorlamak içeriği, içeriği doğru anlatma çabası da biçimi geliştiriyor diyebilirim.
Bir yapıtı deneysel yapan şey nedir?
Yaratıcılığı deneysel kılan unsur teknikleri tekrar etmek değil, teknikleri tekrar ederken günümüzle birleştirmek veya onun bizde yeni fikirleri canlandırmasıdır. Üzerine düşünme ve uğraşma çabası bizi yeni bir şeye doğru götürüyor. Deneysellik bence yaratıcılığı burada etkiliyor. Üzerine düşündükçe; belki saatlerce, günlerce ve haftalarca uğraşıyoruz o baskıyı ortaya çıkartmak, fotoğrafı üretmek için… Aslında bu çaba bizi “yeni olan şey”e doğru götürüyor. İster teknik ister içerik olarak deneysel bir yaklaşım olsun, birbiri ile karıştırılan ve üzerinde durulmayan şey az önce bahsettiklerim gibi geliyor. Biraz teknik ağırlıktaymış gibi hissedilebiliyor üretim aşamasında. O teknikleri ortaya çıkardığımızda yaratıcı ya da deneysel bir şey yapmıyoruz aslında. Teknik, sadece bir aracı konumunda oluyor. Kaydetme veya üretme sürecine dahil olmadığımız zaman, içerik bizden kopmuş gitmiş oluyor.
Senin malzeme ile üretim sürecin nasıl ilerliyor?
Önce bir araçta uzmanlaşıyorum; buna işin daha zanaat ile ilgili kısmı diyebilirim. Ustalaştıktan sonra peşinden yeni yeni çalışmalar geliyor. Farklı ve yeni bir şey yapmak istiyorum dediğimde birdenbire ortaya bir çalışma çıkamayabiliyor. Biraz: “Fransızca konuşmak istiyorum, ama 3-5 kelime bildiğim için kendimi ifade edemiyorum” demek gibi. Yani o dili iyi konuşmaya benziyor. O dili öğrendikten sonra hikayeler, şiirler yazabiliyorsun. Bu durum birçok araç için geçerli bence. Yaratıcılık gibi doğru içeriği doğru malzeme ile kullanmak gerekir. “Hangi malzemeyi kullanırsam kendimi en iyi şekilde ifade ederim? Bu aracı kullanabiliyor muyum? Bu teknikte yeterli miyim?” gibi soruların cevaplarını verebiliyor muyuz o önemli.
Akademik üretimin içinde deneysel fotoğraf çalışmanın zorlukları ve avantajları neler?
Önce avantajlarından bahsedeyim. Deneysel fotoğrafı ders olarak verdim. Hala zaman zaman seçmeli ders olarak açıyorum. Bence en büyük avantajı çok fazla öğrenci sirkülasyonunun olması. Yeni fikirler ve yaratıcılık, birçok insanla kurulan farklı ilişkilerden doğabiliyor. Üretim süreçlerinin içindeyken insan yeni bakış açıları edinebiliyor. Sınıf ve eğitim ortamlarının birçok artıları var. Her yeni sınıf ve grup hem kendilerini hem akademisyenleri besleyen bir süreç oluşturuyor. Kesinlikle bence en büyük artısı bu. Zorlukları ya da dezavantajları var mı diye düşündüğümde; akademide yeni konular ister istemez belli kalıplara dahil edilebiliyor. Bu durum, biz eğitimcilerin sürecinin dışında olan bürokratik durumlardan da kaynaklanabiliyor. Ders zamanları, belli bir hafta içinde olmalı, belli bir akademik döneme sığmak zorunda. Dolayısıyla da bunlar kalıplar demek, kalıplar da deneyselliğin özüyle ters düşen bir şey. Zamanı sınırlamak deneysel çalışmanın zorluklarından biri olabilir. Ancak çok serbest zamanın olmasının üretim süreçlerini olumsuz etkileyebileceğini de bizzat deneyimledim. Kendi içinde bir denge gerekli. Belirli sınırlar gerekebiliyor ama o sınırların da zaman zaman esnemesi gerekebilir. Belki de bu kadar kural ve sınır olmasaydı biz de onları aşmaya çalışmayacaktık.
Son olarak, ilham kaynakların neler?
Benim öğrencilerime de öğretmeyi çabaladığım bir şey var. Görsel bir üretim ve algıyla uğraşıyorsak; önce görmeyi ve gördüğümüz şeyi ayrıştırmayı, algılamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu konuda kendimizi eğitmemiz ve disipline etmemiz gerekiyor. İlk olarak gözlemlemek benim besin kaynağım diyebilirim. Sonrasında medya, kitaplar, dergiler, müzik, film… Her şey. Heyecana açığım ve beni herhangi bir şeyin etkilemesine alan yaratıyorum. Bol bol okuma ve araştırma yaparak kendimi sürekli olarak beslemeye çalışıyorum.
Şirin Gazialem, “Heykel”, Cyanotype Baskı, 20×30 cm, 2013