Atölye Gezileri: Dilruba Güneysu
Röportaj: Emel Gülşah Akın
Dilruba Güneysu’nun ndüstriyel tasarımdan grafik tasarıma, oradan da zanaat ile sanatı buluşturan özgün bir ifade alanına uzanan bu yolculuğu; yalnızca bir teknik aktarımı değil, aynı zamanda kişisel bir arayışı, içsel bir dönüşümü ve çağdaş sanat ortamında görünür olma mücadelesini de içeriyor.
Dilruba, yaldızlı yazı çalışmalarıyla hem kaybolmaya yüz tutmuş bir zanaatin bilgisini günümüze taşıyor hem de cümleler üzerinden kurduğu güçlü anlatılarla izleyiciyi kişisel ve toplumsal sorgulamalara davet ediyor. Röportaj boyunca; harflerin font olmaktan çıkıp birer beden kazandığı tasarım süreçlerini, linol baskıdan atölye üretimlerine uzanan çok katmanlı pratiğini ve sanatçı olmanın görünürlük, üretim ve sürdürülebilirlik eksenindeki zorluklarını kendi deneyimi üzerinden paylaşıyor.
Dilruba merhaba. Bizi atölyende ağırladığın için teşekkür ediyoruz. Bize biraz kendinden bahseder misin?
Tabii. Ben 15 yıldır Eskişehir'de yaşıyorum. Buraya üniversite okumak için gelmiştim. Anadolu'da endüstriyel tasarım okudum lisansta. Sonrasında 2017'de yine Anadolu Üniversitesi’nde grafik alanında yüksek lisansa başladım. Aslında İstanbulluyum ama burayı çok sevdim. Hiç ayrılmak istemedim. Artık burada yaşıyorum, burada üretiyorum.
Ben bir sanat takipçisi olarak şunu biliyorum: Şu senin alametifarikân olarak bilinen ve hatta farklı şehirlere davet edilmene sebep olan o yaldızlı çalışmalarına yüksek lisansla araştırarak başladın, değil mi? Grafiğe geçişin nasıl oldu endüstriyel tasarımdan?
Evet, evet. O benim yüksek lisans tez konumdu: "Fırça Tabelacılığında Dün, Bugün ve Yarın" adlı bir tez çalışması yapmıştım. Ben endüstriyel tasarım okurken de hep grafikle ilgileniyordum. Yani ürün tasarımından çok elimi pafta düzeniyle uğraşmaya gidiyordu. Stajlarımı da hep grafik üzerine yapmıştım. Okurken bırakıp grafiğe mi başlasam diye çok düşündüm ama cesaret edemedim. Belki de yüksek lisansta gitmem daha iyi oldu, çünkü lisansta ne yaptığını tam olarak bilmiyorsun. Bir sene lisans derslerini ve yüksek lisans derslerini bir arada aldım. Hatta o zaman bölüm başkanıyla konuşup "Ne olur bana bilimsel hazırlık okutmayın," dedim. Bir sürü ders aldım; ilk sene haftanın her günü sabah sekiz akşam altı dersim vardı. Akademinin her türlü imkanından faydalandım yani, krediyi doldurabildiğim kadar doldurdum.
Tabela tekniği dışında yaptığın üretimlerin de var. Gördüğüm kadarıyla daha çok linol ve baskı üzerine çalışıyorsun. Sanatsal üretim pratiklerinden biraz bahseder misin?
Linol baskıyla ilgilenmeye böyle bir senedir falan başladım. Ondan önce, ve hala da öyle, genelde bu fırça tabelacılığı pratikleri: fırçayla, boyayla; cam altı ya da ahşap, metal gibi çeşitli yüzeyler üzerine üretim yapıyorum. Ama temelinde, ben kendimi harfleme sanatçısı olarak tanımlıyorum, yani yazı tasarımı ve üretimi üzerine. Biraz da edisyonlu iş yapmak için linol baskıya merak saldım. Kendi tasarımlarımı üretip, onları da erişilebilir ürünler olarak sunuyorum.
Harf sanatına ilgin ne zaman başladı? Özellikle bu tabelacılık zanaatıyla ilgili bir araştırma yapmaya nasıl karar verdin?
Yüksek lisansa başlamadan önce de aslında benim defterlerim hep doluydu; kamyon arkası yazılarını çok seviyordum. Onları not alıp defterime tam sayfa çiziyordum. Sonra yüksek lisansa başladığımda kaligrafiyle ilgilenmeye başladım. Çalışırken de kaligrafi uçları, kalemler, fırçalar alıp kendi kendime çalışıyordum. Sonra yüksek lisansa başladığımda taktım yani. Günde sekiz saat yazı yazmaya başladım. O zaman anladım, en sevdiğim şeyi buldum herhalde.
Bir workshop'a katıldım. Yunanistan'dan bir fırça tabelacısı gelmişti. İki günlük bir workshop'tu ve çok etkilendim. Eğitmeni sürekli sıkıştırdım "Şimdi nasıl oluyor, ne yapıyoruz?" diye. Aslında tez konum başka bir şeydi, ama baktım odaklanamıyorum. Neredeyse bir yıl olmuştu tezi yazmaya başlayalı; tez konumu değiştirdim ve fırça tabelacılığına çalışmaya başladım.
Bu tezi yazarken bilgi yoktu diye bahsetmiştin. Hatta bu işi çok eskiden yapan insanlarla görüştün. Onları nasıl buldun ya da onlarla görüşme fikri nasıl ortaya çıktı?
Tezi yazarken bilgi yoktu. Türkiye'de bu zanaat çok kısa bir periyotta yapılmış. Latin harflerine geçiş, öncesinde Arapça harfler... Sonra 80'lerde, 90'larda dijitalleşme var. Çok kısa bir zaman var ve bir kaydı yok.
Ben Türkiye'de inceledim. Dünyadaki tarihinden başlayıp, Türkiye'de de bu ustalarla, eski ustalarla konuşup bilgi almaya çalıştım. Bir Açık Hava Reklamcıları Derneği var; onlar eski ustaların kaydını tutmuşlar. Oradan bazı ustaları buldum. Eskişehir'de de böyle son çıraklardan birisi vardı. O daha kalfa, usta olurken dijitalleşmiş ama hala pratiklerini biliyor ve yapmak istiyor. Atatürk Caddesi'ndeki Orman Müdürlüğü'nün sincap çizimi var; onu o yapmış mesela. Bu şekilde, erişebildiğimi aradım, konuştum. Bu görüşmeleri teze sistematik bir şekilde katamasam da, en azından o kişilerin isimlerini teze katabilmek içindi.
Bu tarihi biliyor olmak sanat pratiğini nasıl etkiledi? Tablolarında kullandığın yazılar font değil; harfleme dediğin o bütün harflerin ve kompozisyonun tasarlanması süreci nasıl işliyor?
Teknikler zaten yüzyıllar önce geliştirilmiş. Özellikle altın varakla ilgili teknikler... Yüzyıllarca dayansın diye yapılmış şeyler bunlar. Benim tablolarımda kullandığım yazılar hiçbiri font değil. Onların hepsini ben kendi elimle çiziyorum. Yapacağım işe, kurduğum cümleye göre o tasarımlar değişiyor.
Mesela cümleden mi yola çıkıyorsun üretirken?
Genelde şöyle oluyor: Hayatımda yaşadığım bir sıkıntının içimden böyle bir fışkırması. Ben hep yazarım. Sürekli metinler yazarım ve cümleler ortaya çıkar. Bazıları şiir gibi, dörtlükler çıkar. Onları tablolara çekiyorum ama genelde hep cümleden yola çıkıyorum yani. Zaten doğruluğuna inanmadığım bir cümlenin tasarımını da yapamıyorum.
Üretimlerin günümüz dünyasının sıkıntıları üzerinden mi çıkıyor, yoksa daha çok kişisel olaylar üzerinden mi?
Karamsar renkler kullandığım bir seri işim var ama nefret ediyorum o seriden. Onlar şu kenarda, duvarlara asılmamış şekilde duruyor. Kedim tırmalıyor, hiç umursamıyorum. Hepsinden etkileniyorum elbette ama çoğunlukla benim kendi iç sıkıntılarım, kendi kişisel gelişimim ile ilgili oluyor.
Bazı sergilere de dahil olduğunu biliyorum. Şimdi düşünüyor musun peki bir kişisel sergi açmayı? Negatif olduğunu söylediğin seri de yer alacak mı?
Evet, şimdiye kadar hep elimdeki eserler üzerinden oldu. İlk katıldığım büyük sergi Base'di. Ancak hala kişisel sergi için iş biriktirme aşamasındayım. Kişisel sergide bir tema etrafında ilerlemek istiyorum. O, sanki benim son on yılımın psikolojisini anlatacak gibi bir sergi olacak. Nefret ettiğim o işler de karanlık dönemimi temsil edecek gibi. Öyle o şekilde hayalimi kuruyorum şu anda.
Metinsel çalışmaların linolle. Üretim yöntemini çeşitlendirme fikri nasıl ortaya çıktı?
Şimdi bir tasarım yapmış oluyorum. Mesela, "senin yozlaşmış normalinin" dört edisyonu var. Tabloları da edisyonlu yapıyorum. Aynı tasarımı linol baskısını da yapıyorum gibi. Çünkü aslında en büyük emeği, enerjiyi tasarıma harcamış oluyorum. Sonra üretim yöntemini çeşitlendirip, o tasarım bitmiyor benim için, ondan sıkılana kadar devam etmek istiyorum.
Bundan sonraki üretim süreçlerinle ilgili bir öngörün var mı?
Şu an bunun devamıyla ilgili çalışıyorum. Bir sürü cümlem var. Mesela bu linol baskılarını yaptığım işi dört senedir tasarlıyorum, değiştiriyorum. Şimdi yeni içime sindi. Bundan sonra "Çizemediğim sınırlara hapsoldum" geliyor.
Biraz bu işin zanaat kısmından, hani dükkanların vitrinlerine uygulama yaptığım zanaat kısmından biraz yorulmuşum. Biraz onu azaltıp atölyedeki üretimlerime yoğunlaşmaya uğraşıyorum. Ama mecbur tabii ki.
Sanatçı görünürlüğünün durumu hakkında ne düşünüyorsun?
Paylaşım kısmı biraz çok can sıkıcı. Keşke bunu benim için biri yapsa. Uzmanlığım üretime yönelik ama o bahsettiğim sosyal medya kısmı tamamen ayrı bir meslek dalı. Ve birazcık da "cheesy" (bayağı) olmak gerekiyor. Ben bazen tamamen unutmuş oluyorum ama görünmedikçe de yoksun yani.
Kendi materyallerini üretip satmaya da başladın galiba. O nasıl geldi aklına?
Malzemeyi bulamadığım için Türkiye'de, ihtiyacım olan şeyi kendim yapmaya başlamıştım. İnsanlar hep bana soruyorlardı, "Nereden alabiliriz bu fırçayı?" diye. Ben de dedim, ya endüstriyel tasarımı boşuna mı okudum? Yapayım şunları. İçime dert. Kullanayım şu becerilerimi biraz dedim. Kışları buna ayırıyorum; kışları böyle AR-GE'ye ayırıyorum.
